Bedava Sitem Super Aktif v1 Temasi
PAYLASİMCİNİ
ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUĞU
Çocukluğu
Çocukluğu ve İlköğretim Yılları
Mustafa, acılı ve kederli aile'nin hayatta kalan iki evladından birisi olacaktı. O hayatta iken aile, iki erkek evladını ve bir kız evladını daha kaybedecekti. Mustafa abisi; Ahmet ve Ömer'in kaybını daha bebek yaşlarda fark edemeyeceksede çocuk yaşlarında Babası Ali Rıza'nın vefatına ve ablası Naciye'nin vefatına üzülebilecek yaşa erişecek kendiside üzüntüye ortak olacaktı.
Çocukluğunun bir bölümünü Babası Ali Rıza'nın da hayatta olduğu dönemde Selanik'te geçirecek eğitim ve öğretim hayatınada burada başlayacaktır. Annesi Zübeyde Hanım ve Babası Ali Rıza Bey'in çatışmalarına neden olan Küçük Mustafa'nın öğrenim hayatı ise öncelikle Annesi'nin isteği üzerine Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde başlayacak sonra Babası'nın isteği üzerinede Şemsi Efendi Mektebi'ne devam edecektir. Buradaki mektep hayatı Babası Ali Rıza'nın vefat etmesi sebebiylede kesilecek, babasız kalan aile dayıları Hüseyin Ağa'nın sahip çıkmasıyla Selanik'ten Annesi Zübeyde'nin de eski ikamet ettiği vilayet olan ve dayısının o an ikamet ettiği çiftliğin bulunduğu Lagaza'ya taşınacaklardı. Çiftlik hayatı küçük Mustafa'yı sıkıyor ve daraltıyordu.
Mustafa, yaşı küçük olmasına rağmen mağrur bir karaktere akıllı bir zihne sahipti. Ayrıca rahatına düşkündü, düzenli ve tertipli bir çocuktu. Okul hayatına başlamasıyla kendisine özel oda tahsis edilmesini isteyecek kadar. Çiftlikte geçirdiği süre boyunca her ne kadar sıkılsada zamanını dolu dolu yaşamasını bilirdi. Güvercin yuvaları yapar, duvar düzeltir, kümes yapar, lüver(tabanca) temizlerdi, tahtalar keserek onlara çivi çakar ve bulduğu telleri çivilere sararak tambura yapardı.
Küçük kız kardeşi Makbule Hanım o günlerden bahsederken çocukluk dönemlerine dair yaptıkları eğlenceli anılardan şöyle bahsetmiştir :
"Bakla tarlasının öteki başına giderdik. Burada zemini bir metre kadar kazar, bizi alacak kadar bir evcik yapar ve bir de küçücük ocak taslağı yaptıktan sonra, “Bekle kardeşim, sana yemek getireyim!” derdi. Getirdikleri, ağzı lüleli küçücük bir testi içinde ayran, peynir ve ekmekten ibaret bir kır kahvaltısı olurdu. Birlikte yerdik. Yiyemediklerimizi oyduğu ocağımsı yere saklardı."
"Ağabeyim Mustafa'nın başka bir eğlencesi de çiftlik bostanına bize mahsus küçücük bir çardak yapmak olurdu. Çardağı hazırlayınca üstünü ve yanlarını yeşil yapraklı dallarda örter, pencereler yapar ve sonra karpuz ve kavun dilimlerini sıralayarak yarıcıların küçük çocuklarına yedirir, bana da ayrıca ikramda bulunurdu."
Sahip olduğu gururlu, mücadeleci kişilik ve zekasınında verdiği istek O'nu daha iyisi için devamlı dürtecek ve eğitim öğretim hayatı konusunda daha çocuk yaşlarında ailesiyle beraber çeşitli komik ve serüvenli maceralar geçirmelerine neden olacaktı.
Zübeyde Hanım ve Hüseyin Ağa, O'nun bu sıkılgan tavırlarınında etkisiyle; küçük Mustafa'nın kopmuş olduğu eğitim ve öğretim hayatına devam ettirmek için düşünmeye başladılar. Hüseyin Ağa öncelikle bulundukları kasabada yer alan küçük bir Hıristiyan mektebine götürmüş fakat buradan memnun kalmayarak : "Ben gavur olamam, orada okuyamam" der. Bunun üzerine çiftlikte bulunan ve okur yazarlığı olan kahyanın Mustafa ile ilgilenmesi rica eder. Fakat Mustafa, yine ayak diretecek ve ev ahalisine şu sözleri sarfadecektir : "Bu cahil adamla ben kafa patlatamam!". Bu sefer annesi ve dayısı küçük Mustafa'yı Halasının yanına Selanik'e götürme ve orada tahsilini devam ettirme kararı alırlar. Mustafa halasının yanına bırakılır. Sert ve katı bir karaktere sahip olan hala, daha geldiği günü Mustafa'yı simit alması için çarşıya yollar. Elinde simitle gelen Mustafa simitleri halasına verir fakat halası simitleri beğenmeyerek geri götürmesini ve değiştirmesini söyler. Artık Mustafa'nın fitili ateşlenmiştir. Cuma gününü bekliyor ve Cuma Namazı için Selanik'teki Hamzabey Camii'ne gelecek olan dayısını görmeye gidiyor. Mustafa dayısının yanına gelerek "Siz beni uşakmı verdiniz halama !" diyerek sert bir çıkış yapıyor ve dayısı ile Selanik'ten Lagaza'da bulunan çiftliğe geri dönüyorlar.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Karnesi. Karne şuan müze olarak kullanılan Selanikteki evde gösterilmektedir.
Annesi Zübeyde, küçük Mustafa'nın öğrenim hayatına çok önem veriyordu. Kardeşi Hüseyin Ağa ile beraber karar verecek ve Selanik'te bulunan eve gideceklerdi. Dayı Hüseyin Ağa, kardeş Zübeyde'yi ve çocuklarına yanlarına çiftlikteki uşaklarınıda koyarak Selanik'e gönderecektir. Mustafa burada ailenin komşusu olan Hatice Hanım'dan ders almaya başlayacak ve üçüncü ay artık bu derslerdende tatmin olmayacaktır. Zor durumda kalan Zübeyde Hanım eşi Ali Rıza Efendi'nin arkadaşı olan Hüseyin Efendi'yi bularak; Mustafa'yı okula yerleştirilmesi amacıya yardımcı olması için yanına gidiyor ve Hüseyin Bey'in yardımıyla küçük Mustafa Mülkiye Rüştiyesi'ne(mektep, ortaokul) başlıyordu.
Mülkiye Rüştiyesi'nde okuduğu sıralarda küçük Mustafa eve sinirli bir şekilde geliyor ve dört gün boyunca kimseyle konuşmayarak odasına kapanıyor. Buradan sonrasını Makbule Hanım'ın 1948 yılında Akın Gazetesi'den Selime Seden'e verdiği röportajdan devam edelim.
"Meğer okulda bir fiil çekimini yapmadığı için hocası kullağını çekmiş. Baya bir çekmiş olacakki kulağı kan toplamış ve o sinirle o gün Rüştiye Mektebi'ne kayıt olması için aracı olan Hüseyin Bey'i bularak yanına gitmiş ve kendisini bu mektepten almasını ve Askeri Rüştiye'ye yerleştirmesini istemiş ve arından sınavlara girmiş. Geçen dört günün ardından ise kapı çalar ve rahmetli babamın arkadaşı Hüseyin Bey kapının ardından beliriverir, anneme ve Mustafa'ya seslenir. Hüseyin Bey muamelenin(işlemlerin) bittiğini söyler. Bu sözlerin ne anlama geldiğinin kimse farkına varmaz fakat Mustafa ise çok sevinir. Bu sevincin nedenini ilk an anlayamayan annem işin aslını öğrenince çok sinirlenir ve Mustafa'ya: "ben seni asker yapamam baban gibi tüccar olacaksın" der. Mustafa ise allta kalmayarak: "Ben asker olacağım, sırtımda basma, top taşıyamam" diye çıkışır. Annem ise gitmesine izin vermez ve belgeyi mühürlemeyeceğini söyler. "
Makbule Hanım anektodların devamında anne Zübeyde'nin Mustafa'nın Askeri Rüştiye'ye yazılmasına onay vermesinin ilginç bir olayın neden olduğunu söyler ve bu olayı şöyle dile getirir :
"Annem rüyasında Mustafa'yı altından tepsi içinde olduğu halde bir minarenin tepesinde, korkunç vaziyette görür. Bir takım sesler : "Eğer Mustafa'nın askeri mektebe gitmesine razı olursan, yeri burasıdır. Etmezsen aşağı atarız, bin parça olur!" diyorlar. Annem dehşet içinde uyanıyor ve ertesi gün razı oluyor. İşte ağabeyimin askeri rüştiyesine girmesi hadisesi böyle olmuştur. "
Askeri Rüştiye sınavlarında başarılı bir sonuç alan Mustafa, dört yıllık okulun ikinci sınıfında başlayacak ve aynı yıl birinci sınıflar lağvedilerek o yıl eğitim-öğretim üç yıla indirilecektir. Kesin olarak bilinmesede 1894 yılında 13 yaşlarında iken Askeri Rüştiye'ye başlayacaktır. Mustafa açısından buradaki eğitim ve öğretim başarılı ve tatmin edici geçmiş; tahmini olarak 15 yaşında iken 1895 yılı sonu veyahut 1896 yılı başında Askeri Rüştiye'den mezun olmuştur.
"Kemal" isminin hikayesi
Burada kısa zamanda zekası ve olgun karakteriyle farkını hissedirecek arkadaşlarının arasında ve hocalarının nazarında saygınlığa ulaşacaktır. Ayrıca burada ikinci ismi olan "Kemal" isminide alacaktır. Mustafa ile aynı adı taşıyan Matematik Öğretmeni Yüzbaşı üsküplü Mustafa Sabri Bey Mustafa'yı okuldaki diğer Mustafalardan ayırmak ve değer verdiğini göstermek amacıyla O'na anlamı, 'değerli', 'bilgi ve erdem bakımından olgunluğa ulaşmış kimse' olan "Kemal" ismini layık gördü.
Mustafa Kemal (Atatürk) Atatürk, "Kemal" ismiyle ilgili olarak şu sözleri nakletmiştir :
"…Rüştiye'de en çok matematiğe merak sardım. Az zamanda bize bu dersi veren öğretmen kadar, belki de daha fazla bilgi edindim. Derslerin üstündeki sorularla uğraşıyordum. Yazılı sorular düzenliyordum. Matematik öğretmeni de yazılı olarak cevap veriyordu. Öğretmenimin ismi Mustafa idi. Bir gün bana dedi ki: 'Oğlum, senin ismin de Mustafa, benim de… Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı. Bundan sonra adın Mustafa Kemal (Atatürk) olsun.' O zamandan beri ismim gerçekten Mustafa Kemal (Atatürk) oldu."